8 Ekim 2012 Pazartesi

UNUTTUĞUM ÇOCUKLUĞUM...



Bugün işim gereği çocuklarla bahçeye çıktık. (anlaşılacağı üzere okul öncesi öğretmeniyim) Yıllardır havanın güzel olduğu hemen her gün ve hatta havanın kötü olduğu bir çok gün çocukları bahçeye çıkartırım. Bahçe etkinliğimizin bir kısmını da parkta serbest oyuna ayırırım. İşin bu kısmı benim için biraz sıkıntılı olur genellikle çünkü, bir kenarda "oğlum sarkma!", "kızım salıncağın arkasından çekil!" gibi uyarı cümleleri kurmak ve içiniz tedirgin çocukların çığlıklarını dinlemek pek de iç açıcı değil. Bugünse yine bahçedeydik, hava hafif rüzgarlı olduğundan çok oynayamayacaklarını anlattım ve doğrudan parka yöneldik. Sınıfta down sendromlu bir kaynaştırma öğrencim var.  İnanılmaz sevimli, cana yakın ve zeki bir çocuk ama henüz tam sınıfa uyum sağlayamadı. Üstelik bugün okul açıldığından beri, yaklaşık bir aydır yani, en uyumlu günüydü, ama bahçeye çıkınca onu ilk günlerde bahçede bekleyen annesini hatırladı sanıyorum ki birden durgunlaştı ve annesine seslenme şekli olan "aba, aba!" diyerek çıkış kapısını göstermeye başladı. Ben de onun dikkatini dağıtmak ve çocuklarla kaynaşmasını sağlamak için kucağıma alıp çocuksu saçma seslerle park alanına getirdim ve " hadi kayalım!" deyiverdim. O andan sonra kayak merdivenlerinin  yanında kolumdan çekerek benimle kaymak istediğini belirten hareketler yapmaya başladı. Vee ilk denemeyi yaptım ama en kısa boylu kayakla. Sonra uzun kayaktan kaymak isteyince, çocukların da gazıyla büyük, yüksek eflatun kayağın başında buldum kendimi ve biliyor musunuz KORKTUM! Tıpkı 4-5 yaşlarındaki bir çocuk gibi korktum. Bu korku bir işe yaramadı ve kaydım tabi, ama çığlıklarımla beraber... Çocuklar bana çok güldüler. Biraz büyüyünce çocuklarını alıp parklara gelen annelerin "hadi ablası sen kocaman olmuşsun, bak daha bu bebek, biraz da o sallansın-kaysın" gibi sözleriyle bu olaylardan kopuyor çocuklar. Salıncak olayı başka bazı geceler gizli gizli de sallanabiliyorsun da nedense pek gizli gizli kaydırağa binen duymadım:))) Neyse bir kaç denemeden sonra açıldım ve başladık kaynaştırma öğrencim ve diğerleriyle o kayak senin bu benim kaymaya. Bu bahçe etkinliği çok eğlenceliydi, çok! Üstelik çocuklar öğretmenleriyle bunları yapmaktan hoşlandığı için herkes biraradaydı ve bu benim için güvenliydi. Çocukluğum geldi aklıma sonra. Sevinmelerim, eğlencelerim, oyunlarım, masumluğum v.s, v.s. Arada bir unuttuğumuz bu sandığı açmak çocuklarımızı ve öğrencilerimizi anlamamıza daha çok yardımcı olacak sanırım. Sadece çocuklarımızı ya da öğrencilerimizi mi? Asıl kendimize dönme ve kendimizi yeniden keşfetme şansı da olacak bizim için... Haydi parklara! Ama siz yine de geceyi bekleyin bence:))

3 Ekim 2012 Çarşamba

BAKICI MACERASI 2: DÖNÜŞÜMLÜ BAKIM???

DÖNÜŞÜMLÜ BAKIM - BAKICI DEĞİŞİMİ
Daha önce bebeğimize, canımıza kimlerin bakabileceği ile ilgili alternatifleri yazmıştım. Bu alternatiflerden birisinin de büyük annelerin dönüşümlü bakımı demiştik ama acaba bu yol bebeğimiz için ne kadar uygun? Bazen bizim pimpirikusluğumuzla kaçırdığımız bakıcılar veya bebeğimizden kaçan bakıcıları düşününce, hep daha iyisi olsun diye sık değişen bakıcıları da gözümüzün önüne alalım ve başlayalım....
     0-3 yaşlarda bir bebeğin en çok ihtiyaç duyduğu his bir başkasıyla özdeşleşmektir. Özdeşleşmek için seçilen kişi ise elbette annedir. Bebek zaten anne ile özdeşleşmeye eğilimli olarak doğar. Anne karnından beri annenin kokusuna alışır ve bu kokuyu tanır, dolayısıyla doğduğu andan itibaren ihtiyaç ve yakınlık duyduğu koku annedir. Bebek bu kokuya doğal olarak yönelir. Bebek bu özdeşimi kurar ve kendisinin başka, annesinin başka varlıklar olduğunun ayırdına varamaz. Bebek için anne yoksa yaşam da yoktur, yaşama şansı da yoktur. Bakıcı ya da büyükanne de bir süre sonra anne yokken annenin yerini alır. Düz mantıkla düşünürsek annenin evde olmadığı dönemde bakıcı yoksa, çocuğun yüzüne, kokusuna alıştığı bakıcısı yoksa yaşam şansı da yoktur. 0-3 yaş dönemi bebeğin bu özdeşimi kurup güvende hissetmeye ihtiyacı vardır. Bu dönemde de güven, bebeğin veya çocuğun ihtiyaçlarını zamanında karşılamakla olur. Acıktığında yemeği hemen verilmeli, temizlik ihtiyacı olduğunda hemen temizlenmelidir. Bu sunumun emniyet vermesi, güven vermesi için çocuğun özdeşim mekanizması bozulmamalı, bakım işi tek elden yapılmalıdır. Bu çerçeveden bakınca dönüşümlü bakım mantığı pek doğru bir mantık gibi gözükmüyor. Bakıcı değişimi konusunda da çaba, diyalogla iletişimi ve bakımı sağlıklı noktaya getirebilmek olmalı. Bakıcı değiştirmek belki daha alt sıralardaki bir çözüm olabilir. Bebeğe bakım veren kişi kendisi için emin bireydir. Ancak bakım veren kişi sayısı arttıkça, ya da sıklıkla değiştikçe bu yüzler tanıdık bile olsa bebek de kaygı uyandırır. Kaygılı bebek huysuzlanır, hırçın olur, anneye daha bir yapışır.  Bebek bakımında kilit nokta: biz annelerin çoğunlukla takıldığı beslenme şekli ve düzeninden ziyade ona bakan kişilerin ve mekanın ve süreklilğidir. Tüm bunların üzerine, anne eve geldiği andan itibaren her türlü bakım ve ilgi işini o ilk koku, anne geri almalı ve hem bebişini hem kendini güven hissine adeta boğmalıdır:)))
Not: Bu yazı hazırlanırken Sabiha Paktuna Keskin'in kitaplarından faydalandım.